24 Eylül 2014 Çarşamba

Bilge Sevda (Şener)

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği
Oyun dergisi
Sonbahar 2014




Sonsuz olmak, dünyaya eserler bırakmakla ilgili değil yalnızca. Kalplere iz bırakmak diye bir şey de var. Vefatının ardından paylaşılan anılardan anlıyoruz ki, Sevda Şener pek çok öğrencisinin kalbinde iz bırakmış, zorlu zamanlarında -beklenmedik sürprizlerle- yanlarında olarak.
Biraz bu yüzden, biraz saçları ak olduğu için biraz da her zaman güler yüzlü, sakin, yumuşak göründüğünden onun için pamuk anne'mizdi dendi ardından sıklıkla. Kendisi hoşlanmıyordu böyle anılmaktan. İyi duygularla söylenen bu söz Sevda Şener için yetersiz olacak bir kalıbın içine yerleştiriyor onu, farkında olunmadan. Kişisel olarak ben de Sevda hocanın her ediminde kadınca bir güzellik görmüşümdür, hatta zaman zaman annelik de, ama doğrusu imgelemimde hiçbir zaman bir anne, bir kadın, bir tonton olarak canlanmamıştır. O, her yorumunu, en küçük gündelik meselelerde bile, hayranlıkla dinlediğim bir bilge'ydi. Aynı zamanda hoş bir hanım, kimi zaman annecil ve hep bir kadın inceliğinde, ama hepsinden önce bir bilge.
Bu kadar sevimli değil de huysuz biri olsaydı, yine çok değerli olmayacak mıydı? Geçimsiz olsaydı da onun ne kadar önemli bir tiyatro bilimcisi olduğunu görmeyecek miydik? Görünürde belki ama gerçekte pamuk annelikten aşkındı. Ve bir bakıma iğne yapraklı bir çamdı da o. Her zaman yeşil kalan, hep kozalak veren ama kimi zaman iğnesi batabilen bir çam. Kızdı mı mavi gözleri çakmak çakmak yanar, o pamuk hali yerini başka bir şeye bırakırdı. Yine kibar kalırdı ama onu kızdırdığınız için tedirginleşirdiniz.
Tülin Ö. Sağlam aktarıyor, o mavi gözlerin ağladığına da tanık olunmuş bir kere, bomboş verilmiş bir sınav kağıdını gördüğünde “ben bu çocuklara bir şey öğretemiyor muyum yani” diye. Kendisinin anlattığı bir başkasında ise, Deniz Gezmiş'lerin idam edileceği sabah -ki ailelerine bile söylenmemişti infaz saati-, içinde bir sıkıntıyla kendiliğinden çok erken uyanması, salondaki kanepenin üzerine adeta çöküp “asacaklar o çocukları” diye göz yaşı dökmesi. Belki ertesi gün, o mavi çakmakları yakarak, polisin elinden öğrencisi alması. Çatışan grupların arasına girmekten çekinmeyip atılan taşların yarattığı dehşete maruz kalması.
“Hepimiz Sevda Şener'in paltosundan çıktık” demiş Kerem Alışık, güzel söylemiş. Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı Sevda hanımın gözbebeği eseriydi. “Keyif için yazdım onu, çok severek yazdım, benim damıtılmış bilgim” diyordu. Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi için, Turgut Özakman “dünyada benzeri var mı bilmiyorum ama varsa da en iyisi yine Sevda hanımınkidir, buna eminim” derdi. TRT'de bir radyo programı için onunla “klâsik nedir” konulu bir röportaj yaptığımda “zamana yenilmeyen” diye tanımlamıştı klâsik olanı. Zamana yenilmeyen, değişmez öz'ü ortaya çıkaran, tanım oluşturan, yinelenmekle eskimeyen, her seferinde değer üreten. Dönüp dolaşıp başvurmak isteyeceğimiz kendi klasikleri gibi.
Sevda Şener'in ardından yazılan güzel metinlerden birinde “Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi vardır. Efsanevi bir tiyatro bölümü kuruldu orada.” diye söze başlamış Kubilay Tunçer. “Konservatuarlardan farklı bir tarafı vardı bu bölümün. Ülkemizin gerçek anlamda tiyatro araştırmalarının yapıldığı, işin kuramının, tarihinin derinlemesine incelendiği çok özel bir okuldur. Kültür hayatımızda son derece önemli bir yeri var bu okulun.” K.Tunçer'in sözüne ettiği bu efsanevi fenomen, öncelikle bir Sevda Şener eseri olup ardından gelen hocalarımızca geliştirilerek sürdürülmektedir.
Yıllar önce Radikal 2'de yayınlanan bir yazısında Murathan Mungan da “Bilgi onun için entelektüel bir rütbeye tekabül eden bir sahiplik ilişkisinden çok hayatı kullanışlı kılmaya yarayan içkinleştirilmiş bir malzeme olarak değer kazanıyor ve bize bunu öğretmeye çalışıyordu.” demişti.
Tiyatro Tiyatro dergisinin Sevda Şener dosyalı sayısında, o dönemin genel yayın yönetmeni Orhan Alkaya hocanın da beğendiği harika bir benzetme yapmıştı: “Ne vakit kötü bir rüya görsem, saldırgan içgüdüler, ırkçı refleksler, taçlandırılmış cehalet, topluöldürüm arzusu (...) “tapınağı taşıyan sütunlar”ı düşünürüm. Ankara'dan Sevda Şener, işte bu kahramanlarımdandır. (...) tiyatromuzun tıkanık damarlarını açmak için ödünsüz ve vitrinsiz bir mücadelenin bayrağını taşıyanlardandır.”
O karyatid, sadece tiyatromuza değil, iyi ve doğru insan olma ülküsüne de destek verirdi. Müjdan Kayserili'nin aktardığına göre, Sevda hoca, bir gün bir seminere gitmek için caddenin kenarında taksi beklerken, bir delikanlı yanına yaklaşıp 'teyzeciğim karşıya geçmenize yardım edeyim', demiş. O da “evladım ben taksi bekliyorum” dememiş, “peki” deyip onu karşıdan karşıya geçirmesine izin vermiş, sonra ona çok teşekkür edip, o gözden uzaklaşınca tekrar karşıya geçip taksi beklemeye devam etmiş. Yine bir gün bankadayken, memur kalemi elimden alıp 'teyzeciğim ben doldurayım sizin için' demiş, O da “evladım ben profesörüm, kendim yapabilirim” dememiş, “peki” deyip, onun için formu dolduruvermesine izin vermiş. Bunları anlattıktan sonra, “insanların iyilik yapmasına izin vermek gerekir çocuklar” demiş.
Benim kim olduğumu biliyor musun sen'cilerin ülkesinde, kim olduğumu söylemesem de olur demenin asaleti, Sevda hanımın kalplerimize derin iz bırakmasının bir başka sebebi. Ama elbette ağırlığını bildiği ve koruduğu bir adı vardı.
“Oyundan çıkarken insanın kendine 'iyi ki bu oyunu gördüm, bilgim arttı, kafam karıştı ama duygularımın inceldiğini, düş gücümün uyarıldığını da hissettim; bir coşku yaşadım ve insan olmanın ayrıcalığının bilincine vardım' dedirtecek bir tiyatro” düşüncesini önerdi hep bize.
Bu tanımındaki iyi tiyatro gibiydi öğretmenimiz de. İyi ki onun zamanında yaşadık dedirten. Bilgimizi hep arttıran. Kafamızı, o pamuk görünümünün ardında nasıl da deli-dolu bir gençlik taşıyabildiğiyle karıştıran. Düş gücümüzü, uzak açıdan bakmayı tercih ettiği felsefe ile gündeliği buluşturma biçimleriyle uyaran. Öğrencilerini samimiyetle sevdiği ve sevildiği için coşku yaşatan. Bir ayrıcalıktı onun öğrencisi olmak, ama yapıtlarını okuyarak bilmekten, öğrenmekten, daha fazlasını istemekten gelen hazzı tadan bütün tiyatrocular onun öğrencisi değil mi. Dünden yarına bir bilge:adı o: Sevda Şener.
Veda etmek zor... ama çaresiz, peki. Gözleriniz gibi olsun yolunuz hocam...ama biz sizi asla yitiremeyiz.